Sunday, May 30, 2010

Hiçlik ve Bir Mektup

Merhaba,

Artık adresini, nerede olduğunu ve kim olduğunu bilmiyorum. Bu yüzden bu mektubun sana ulaşacağından emin değilim, eğer ulaşmazsa ama onu hala bekliyorsan senden özür dilerim. Yazmak için geç kaldığımı ben de biliyorum, en azından sen hayatta iken yazabilirdim. Ama muhtemelen benim tek hatamın bu olmadığını hatırlıyorsundur. Bir zamanlar senin hep orada, olduğun yerde kalacağını ve bekleyeceğini sanmam da hataydı. Benim hep sana varmak isteyeceğimi düşünmem de. Özür dilerim. Özür dilerim çünkü ben günlerce, başka hiç bir şey yapmadan özürler dileyebilir, herkesin hesabına yazılabilecek yüzlerce yanlışlar ve suçlar bulup sonra da bunların hepsini üstlenebilirim. Artık haklı, doğru ve sahici olmanın erdemine inanmıyorum. Zaten inanacak başka bir şeyim de kalmadı. Ne bir tanrım, ne küçük yalanlarım, ne de cebimde sakladığım süresi geçmiş tren biletlerim var. Sadece sessizlik.
Gideceğini bilmiyordum çünkü gitmeye takatin yok gibi görünüyordun. Eminim ki sen de bilmiyordun. Çünkü aramıza giren tüm bu mesafeye rağmen benden sakladığın bir yüzün olduğunu düşünmek çocuksu bir hayal, inanması güç bir şaka gibi geliyor, hala. Seni o insanların arasında izlerken, tamamlayamadığın cümlelerin nerede bittiğini düşünürken "gelecek" diyordum. O yüzleri, o sokakları, o gerçekleri aşıp gelecek ve ben, onun tüm bu uğultuyu yavaş yavaş soyunmasını izleyeceğim. Gelecek, ve bana geçtiği yolları, o yollarda gördüklerini anlatacak. Gelecek ve geldiği zaman ben burada olmayacağım, biz burada olmayacağız, biz başka bir yerde olacağız, çünkü gelmiş olacak. Gelecek çünkü, başka nereye gidebilir, ben başka kimi bekleyebilirim, biz başka kim olabiliriz ki? Gelecek çünkü başka bir gelecek yok.
Ama vardı. Gözden kaçan ihtimallerde, söylenmemiş sözlerde, terk edilemeyen günlerde büyüyen başka bir ihtimal daha vardı ve onu görmüyordum. Uykusuz gecelerden birinde gözlerimin kamaştığını, ağrıyan gözbebeklerimin her şeyi olduğundan farklı görmeye başladığını anımsıyorum sadece. Gittiğin yerde insanlar buna belki de "düş kurmak" diyecektir. Ben hiç bir şey diyemiyordum, ne yaşadığımı bilmiyordum. Sadece her şey bana benim onlara yüklediğimden farklı anlamlarla görünüyor ve aklımı karıştırıyordu (o zamanlar aklımı bu işlere karıştırmaktan vazgeçmiş de değildim).
Bir gece senin yerine, senin gelmekten vazgeçtiğin bilgisi geldi. O gün gözlerimdeki o duygu da gitti. Nesneler yine eskiden olduğu gibi biçimsiz, renkler tek bir rengin tonlarında göründü ve ben oturup senin yerine, sana gelecek bu mektubu yazmaya karar verdim. Bunu da ne kadar ertelediğimi görüyorsun, ama başka ne yapabilirdim ki? Geçen zaman karşısındaki çaresizliğimi itiraf etmeyi ne kadar geciktirebilirdim ki? Teker teker üzerime kapanan bu saniyelere, saatlere, günlere nasıl karşı koyabilir, onları nasıl geri döndürebilirdim ki? Yakınlarda olsaydın sana sorabilirdim, ama yoktun.
Yine de bazı geceler gittiğin hatta hiç gelmediğin için gizlice sevindiğimi kendime itiraf etmeyi başarabildiğim için mutluyum. Çünkü gelseydin, ne sana verebileceğim güzel fotoğraflar, ne bir kalabalıktan çekip çıkardığım kahkahalarım, ne de neşe, yoktu. Oturup benimle bir düşe düşmeyi bekleyeceğine beni inandıran neydi? Artık hatırlamıyorum.
Bazı şeyleri hiç unutamıyor, bazı şeyleri hiç hatırlamıyorum.
Hiç, hatırlamıyorum.
Hiç...

No comments:

Post a Comment