Böyle bir başlığı takip eden cümleler yazmaya başlamadan önce peşinen belirtmem gerek: Çevrede bıraktığım oldukça yanlış izlenimin aksine, kitap fetişim yok. Kitapları el üstünde tutulacak, camlı raflar arkasında saklanacak nesneler olarak da görmüyorum. Otobüste, metroda elinde kitap gördüklerime +1 puan eklemiyorum ve en sevdiğim kitaplarım basıldıkları ilk günki kadar hasarsız ve parlak görünenler değil, geceler boyu elimde tuttuğum için kapakları kırışmış, şarap içerken okundukları için kırmızı lekelerle süslenmiş olanlar.
Sağda solda kitapların güzelliği ve önemi hakkında karaladığım bir kaç satır var ama onlar da esasen okumanın güzelliği ve önemi hakkındaydı (kitap okumak ne kadar da gereksiz derken, kendisine okumanın önemini hatırlatan kurumlara karşı çıkarak tabu yıktığını zannedenlerden de olamadım, özür dilerim).
Ama son bir haftadır temiz, tertipli ve düzenli bir kitaplık özlemi ile yanıyorum. Hayatımla ilgili tüm dağınıklık, üstünü örterek kurtulduğum bir çeşit kafa karışıklığının kitaplarıma musallat olduğunu hissediyor ve huzursuz oluyorum!
Meselenin özü şu;
- Kişi yeni bir eve taşınır, taşındığı eve kendisiyle birlikte bir miktar kitap getirir.
- Söz konusu evde halihazırda bir kitaplık olmadığı için bu kitaplar tepeleme bir şekilde bir sehpanın üzerine yığılır. Amaç bir kitaplık edinene kadar onların düzenli bir şekilde bir arada tutmaktır.
- Bu işlemi gerçekleştiren şahıs girift bir düşünce yapısına sahip olduğu için, aklının bir diğer tarafı bu düzeni o kadar da önemsemez ve düşünceli bir anında bir kitabı çekip alır.
- Çekip alınan kitap, yerine geri konmaz.
- Bir kitaplık sipariş edilir.
- Kitaplığın gelmesi beklenirken kişi başka düşüncelerle harmanlanmış günler geçiriyor olduğundan bir kaç kitap daha alır.
- Bu kitaplar da eski yerlerine konmazken, zihnin bir yanı onların yeni bir düzene vardığını, diğer yanı ise düzensizliğin tek çözüm olduğunu savunur.
- Beklenen kitaplık gelir. Fakat yanlış ve birbiriyle uyumsuz parçalar halinde.
- Kitaplar yatak altından, pencere pervazına kadar evin çeşitli bölgelerine dağılır.
- Kurulamayan kitaplığın parçaları bardak altlığından, laptop sehpasına kadar çeşitli amaçlarda kullanılır.
- Aranan kitapların bir kısmı kirli sepetinde ortaya çıkar.
- Kişi pes eder.
Buradaki kişinin kim olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Söz konusu kitaplar da edebi, felsefi, siyasi, tarihi kafam kadar karışık bir çorba. Peki bu durumun beni pes ettirmek haricindeki sonucu ne?
Şu; Saat dokuzda yorgun argın eve geliyorum. Amacım kendime geldikten sonra, çayımı yapıp kendime bir kitap seçerek ona konsantre olmak. Yorgunluğumu ve başka şeyleri unutmak. Bunu yaparken de keyfini çıkara çıkara, arkadaşımın hediye ettiği bir kitapla, çıkmasını heyecandan mideme ağrılar girerek beklediğim bir kitabı bir arada görerek, alıp kapaklarına, ilk sayfalarına göz atarak yapmak. Ama onun yerine evin sağına soluna dağılmış kitaplara bakınca yaşadığım şu; üzgün olduğum bir an beni teselli etsin diye yatağın yanında duran bir şiir kitabına bakarak o kitabı okurken neden üzgün olduğumu hatırlamak. Siyasi bir kitabı okurken, bencilce bir seçimle kendime dönük konulardan ibaret kıldığım hayatımdan dolayı suçluluk duymak, bir tarih kitabını okurken her tarih kitabını okurken olduğu gibi onunla ilintili diğer kitapları bulup okumak istemek ve bunu isterken kaç zamandır hayal ettiğim gibi bir yazarın külliyatını edinip bütün bir ayı ona ayırma projemi yine ertelediğimi fark etmek.
Evin sağına soluna dağılmış bütün bu irili ufaklı kelimelerin, cümlelerin bana "yaz, yaz, yaz" diye bağırması.
Çocukken iyi reyting getiriyor diye Show TV'nin yayınlandığı çöp ev haberlerini izlerken o evlerde yaşayanlara hem çok kızar hem de çok acırdım. Şimdi insanların kendi hayatlarından yaptığı kitaplara çöp muamelesi yapıyorum. Kendimden bu kadar uzağa gittikten sonra, nasıl hala daha becerip de başkabirileşebiliyorum?
No comments:
Post a Comment