Wednesday, February 16, 2011

Yazmak

Yüksek ateş yüzünden yattığı yerde ter dökerek can çekişen çocuğun ailesine çocuğu iyileştirmek için ona günde üç kez X ilacını vermeleri ve başka bir şey yapmadan beklemeleri söylenir. Tedavi basit, hastalık ağırdır. Çocuğun alnından dökülen ter beklemeyi güçleştirir, aile söylenen süreyi sadece bekleyerek geçirmeye dayanamaz ve ilacı söylenenden daha sık içirir. Hastalık diledikleri gibi beklenenden önce vücuttan def edilir ama bununla birlikte hiç arzulamayacakları başka bir şey daha gerçekleşmiş, çocuk ilaca bağımlı olmuştur ve yine can çekişmek istemiyorsa artık o ilacı yanından ayırmamak zorundadır. Yazmak da yüksek ateşle can çekişirken şifa bulmak için yapılır, ve dikkatlice yapılmazsa kendi bağımlısını yaratabilir, tek fark bu kez çocuğun ilaca kendi elleriyle uzanmasıdır.

Hiç denememiş olanlar için : Bir salıncağa kurulmuş hızla merkezin iki ucuna doğru sırayla yükselip yükselip alçalıyorsun. Bir uçta yaşam var, diğerinde ise yazı. Ayakların yere değmiyor. Artık bir noktadan sonra seni hangi uçta neyin beklediğini unutuyorsun. Seni yukarılara iten güç daha sonra yine seni aynı hızla geriye doğru çekiyor. Tenin yaşamdaysa, nefesin yazıda. Gözlerin yaşamdaysa, gördüklerin yazıda. Her şey rengini kaybedip iç içe geçiyor. Yaşar gibi yazıyorsun, yazar gibi yaşıyorsun. Sonra tepe taklak düşürüyor seni hızın, güç bela oturduğun o salıncaktan. Ne yaşayabilirsin artık, ne de yazabilirsin. Ta ki, gücünü toplayıp salıncağa tekrar tırmanabilesin.

Ve klişe ile tema arasındaki farkı da bilmek lazım. Hakimin idam kararı verdikten sonra kalemi kırması bir klişedir, kırılan kalemden çıkan sesin suçlunun içindeki ölüm korkusunu uyandırması ise tema.

İyi yazılar kırılınca ses değil, harf saçan kalemlerle ve sessizce yazılır.

No comments:

Post a Comment