Tuesday, January 25, 2011

Kitchen Sink Drama (a.k.a kitchen sink realism)

Sadece 50-60 arası ürünler vermiş bir genre değil, aynı zamanda günümüz (an itibariyle 2010 sonu gibi) İngiliz tiyatrosu ve edebiyatının siyah ve eşcinsel yazımı ile birlikte en revaçta olan üç dalından biridir. bu popülariteyi bit pazarına nur yağması olarak mı değerlendirmek lazım, yoksa Conservative Party'nin yükselişine karşı bir refleks olarak mı, emin değilim.

Anthonty Giddens'ın yumurtası olan yeni sol, Tony Blair'in İşçi Partisi aracılığıyla kitleselleşip iktidar olduğundan beridir Birleşik Kralık'ta bazı dengeler yeniden kuruluyor. Siyah ve eşcinsel haklarını savunduğunu söyleyen bir Muhafazakar Parti, iş adamlarını iki yüzlü ve hırsız olmakla suçlayan bir Liberal Demokrat Parti ve Irak savaşına elini kolunu sallaya sallaya girebilen bir İşçi Partisi bu sürecin ürünü. Haliyle partiler hem fikirsel, hem de yapısal olarak bu denli hızlı bir şekilde zemin değiştirirken söylem alanları da buna bağlı olarak dönüşüyor, söylemlerindeki kimi noktalara vurguyu artırırken, bugüne dek siyasi kimliklerinin bel kemiğini oluşturan bazı fikirleri de tarihe itiyorlar.

Kitchen sink (ya da kitchen sink drama) siyasetin eski gündeminde kaldığı düşünülen kimi temel problematikleri işlemekte ısrar edişiyle, sadece muhafazakarlara değil tümüyle bu yeni alana da bir güvensizliği ifade ediyor gibi. Sosyal devlet makyajı yapılmış Muhafazakar Parti'ye ve, "yeni sol" deneyimini geride bırakıp nasıl "yeniden sol" olacağına dair somut bir göstergede bulunamayan İşçi Partisine eşit mesafede. Sıkıştığı merkezde birbiriyle haddinden fazla etkileşimli dolayısıyla da haddinden fazla benzeşen siyasi yapılanmaların dışında kalan bağımsız bir ses.

Bu dönem merkez siyasete güvenini kaybeden Birleşik Krallık halkının yeni siyasi geleneklerini oluşturması yönünde bir potansiyel de içeriyor mu, yoksa sadece bu yeni dönemin formasyonu kurulurken bunun "insansız" yapılamayacağına vurgu yapan bir unsur mu diye karar vermek için henüz erken. Ama kesin olan bir şey var ki toplumsal bellek denen mefhumun sahip olduğu önemi göstermesi açısından modern demokrasiler için unutulmuz bir deneyim.

Darısı cunta kabinesi bakanı Turgut Özal'a demokrasi şehidi diye ağlayanların, "anti-emperyalist" ordunun Nato üyesi olduğunu unutanların da başına.

Not: Bu yazıyı ilk olarak Ekim 2010'da ekşi sözlüğe yazdım. Çok önemli bir ayrıntı değil (citation index'e oynamıyorum neticede), ama aranızda takip eden varsa "e ben okudum zaten bunu" demesin diye belirtiyorum. Elimin altında durması için sözlüğe yazdıklarımdan buraya aktaracağım başka yazılar da var.

No comments:

Post a Comment