Thursday, June 10, 2010

Yazı Notları - Yazamama Notları

Merhaba, gene ben!
Geri dönen, adresini bulamayan bir mektubu postalamakta ısrar eden biri gibi, ben. Israrımın bir nedeni var, var çünkü not defterime, yazı defterime, karalama defterime ve çeşitli defterlere sürekli bir şeyler karalayıp sonra bunları kimse görmesin diye bir çekmeceye kaldırmak bazen beni de yoruyor. İki yılda yazıp, yazdıktan sonra üç dört kişi hariç kimsenin görmesine izin vermediğim ve yakında da yavaş yavaş, sayfa sayfa yakmayı düşündüğüm bir romanım da var.
Bütün bunların var olduğunu söylemek bazı şeylere de sahip olmadığımı söylemenin kestirme yolu. Oturup dar bir çerçeve çizdikten sonra o çerçeveye bir şey sıkıştırarak kapanacak bir açlığım yok mesela. Her şeyi bildiğime kendimi ikna edip sonra laf ebeliğine soyunacak kadar küçücük bir beynim de yok. "Aman ne derler" diye benim, kendimi adam akıllı değerlendirmemi engelleyecek bir ahlak duygum da.
Bir pencerenin pervazında oturdum ve düşmeyi bekliyorum. Oraya nasıl çıktığımı hatırlıyor değilim ama yolun bundan sonrasını yani düşüşümü iyi hesaplamam gerektiğini bildiğim için sürekli aklıma tutunmaya çalışıyorum. Bugün de öyle yaptım ve bir aşağıdaki yazıyı neden beğenmediğimi düşündüm. Bu kez gene yolda kaybolmamak için (varan bir!) oturdum ve tüm nedenlerin listesini çıkardım.

  1. Yolda kayboldum, bir yerde başladım ama bir yere varmadım.
  2. Bu aralar birbiriyle alakasız çok fazla şeye kafa yorup çok fazla şey yapmak istiyorum ve bunlar o can havli ile yazdığım şeyin içine doluşuyor.
  3. Bitmiş bir resmin bitmiş olduğunu fark etmeden onu fırçam ile hırpalamaya devam ediyorum.
  4. Sade, sade, sade, sade olmak istiyor ama defalarca kez anlaşılamamın (anlatamamanın) sıkıntısıyla çok konuşuyorum.
  5. Çok fazla kendimden ibaretim. Yazdıklarımı okurken bir odada tek başına yaşayan ve başına hiç bir şey gelmeyen bir adam görüyorum. Halbuki gerçek bu değil.
  6. Spleen. O kadar haşır neşir oldum ki, artık yeni bir deneyim değil.
  7. Oyun oynamayı unuttum. Kar yüzünü okşamaya başladığında siyah paltosunun içinde daha da küçülen, sonra da yolun karşısındaki kadına baktığında ona bilmeden çaresizliğini itiraf eden bir adam hakkında yazmanın nesi yanlış?
  8. Büyük idealleri, büyük kavgaları terk ettim ama beynimin kıvrımları arasında bir şeyler kaldı.
İlk kez haiku okuduğumda durgun bir gölde yüzdüğümü hissettim ve bu duyguyu hiç kaybetmedim. İlk kez Dostoyevski okuduğumda da içimde bir heyelan gerçekleştiğini hissettim ve bu duygu da beni hiç terk etmedi. İlk kez Puşkin okuduğumda bir gece vakti, bir kar sessizce üzerime yağdı. Ama benim ne yapmakta olduğuma dair elimde hiç bir fikir yok.
Sabır... sabır.. Sıkıntıyı not almakla iyi yapıyorum, bırakırsam delirecek ve bir daha yazmayacağım. Bunu herkesin önünde yaşamakla da iyi yapıyorum çünkü bunu da kendime saklarsam "yazarken kimseyi ciddiye almıyorum" demem bir yalandan ibaret olacak. "Kendimi tekzip edeceğimi biliyorum" demiştim, oldu işte..

No comments:

Post a Comment