Asardın okulu her sabah
Sen de aşıktın bir zamanlar,
Geceleri sokak sokak gezerdin
Ellerin ceplerinde yıldızları sayarak
İnsan sevdası on beşinde
Horoz şekerlerine güneşlere benzer,
Gülerdi tramvaylarda bir küçük kız
Bekareti beyaz dişlerinde
İçi kadın çamaşırı doluydu vitrinlerin
Allık pudra, frenk altını küpeler,
O tarihte dükkanların önünde
Dalıp giderdin
Çok zaman önce uykusuz bir gecede keşfetmiştim Cahit Külebi'nin bu şiirini. O geceyi diğer uykusuz gecelerden farklı kılan şey buydu. Gülmüş, şiirdeki hüzne uzaktan bakmış, belki biraz da küçümseyerek bir gün okulu asmayı bırakır, ellerim ceplerimde sokakları arşınlamazsam böyle mi hissedeceğim diye sormuştum kendime. Hep başkalarının, başka insanların, şeylerin değişeceğini zanneden birinin iyimserliği.
Bu gece başka bir uykusuzlukta yine bu şiiri hatırladım. O zamanlar aşık olduğum kadın İstanbul'a konser vermeye yine gelir mi? Sanmam. Buralarda da çok duracak gibi bakmıyor zaten artık. Yaşayacak çok bir şeyi kalmayan birinin huzuruyla, uzak bir ülkede, gülümsüyor.
Öfke, öldürdüğümüz aşklar için, vaz geçilen düşler için öfke. Alışılan yenilgiler, unutulan arzular için öfke. Öfke, karanlıkta büyüyen gölgeler gibi, üzerimize doğru yürüyen geleceğe öfke. Öfke öfkesizliğe, teselli için bulunan cevaplara, nedenlere öfke. Öfke, tramvaydaki kızın indiği durağı bilmemeye öfke. Uykusuzluğa saklanan, pusuda bekleyen şiirlere öfke.
İki uykusuzluğun arasına sığacak kadar büyük bazı kayıplar. Kendimi teselli etmeyeceğim, ellerim yine ceplerimde. Ama arşınlanacak bir sokak kalmadığını artık biliyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=g2QzCZqoqbw&feature=channel
ReplyDelete