Wednesday, March 16, 2011

"Telefonuna Neden Bakmadın?"

"Someone Calling"

Edebiyatın beni çağırdığı yer, vaktin hep akşamüstü olduğu bir ülke. Orada evlerin beyaz yüzleri var. Roman insanları ya bir yokuştan aşağı iniyor ya da bir yokuşu tırmanıyor, hep. Az önce biten bir yağmurun ıslattığı sokakta yürünüyor, sürekli. Kaldırımlar çok uzun, bittikleri yer nadiren görünüyor, ama insanların gölgeleri daha da uzun, daha da siyah. Bütün kadınlar güzel, bütün erkekler sessiz, bütün çocuklar da mutlu. Herkesin bildiği kelimeler, herkesin bildiği harflerle yazılıyor ama yine de kullanılan buradaki hayatın dışında kalan yabancı bir dil. Ve fizik kuralları da daha farklı, zaman, zaman zaman yavaşlayıp hızlanabiliyor. Orada, edebiyatın beni çağırdığı yerde, gizli gizli dolaşıyorum ben. Kalemimi dikkatle, onlara dokunup rahatsız etmekten korkarak kullanıyorum. Roman insanları beni fark edecek olursa bir telefon kulübesinin ya da bir ağacın arkasına saklanıyorum. Bu yüzden ses de yok burada, sadece görüntüler var.

"1 Missed Call"

Eğer ki kötü bir günün içindeysem, ve o günü geride bırakmak için bu dünyaya sızmışsam bazen kalemimi dışarıda unutup bir roman kahramanı gibi davranmaya da cesaret edebiliyorum. Kelimelerle çıkarıyorum ceketimi, kelimelerle dokunuyorum o kadının yüzüne, kelimelerle öpüyorum onu, kelimeler birleştiriyor bizi. Kapıdan çıkarken ufak bir bakışma değil, bir virgül duraksatıyor beni ve ben duraksayınca yine kelimelerle ilerliyor çevremdeki hayat. Uzayan cümleler, uzayan sessizlikler demek burada. Uzayan sessizlikler de yollara eklenen yeni mesafeler, daha da uzayan gölgeler ve kaldırımlar demek.

"4 Missed Call"

Buraya ilk geldiğim gün de, buraya sadece tek başıma gelebileceğimi biliyordum ama bu iki dünya arasındaki mesafenin bu kadar uzun olduğunu kimse söylememişti bana. Beni çağıran bu yeni dünyaya gidişimi, yakınlardaki bir şehre gidişim gibi düşüneceğinizi sanmıştım hep. Öyle olmadığını, bu yolculuğun bazı şeyleri geride bırakmak, onlardan kopmak ve giderek bir yabancıya dönüşmek anlamına geldiğini sonradan öğrendim. Başka insanlar da, bu yeni dünyanın sokaklarında benden daha özgür, daha cesur, daha mutlu dolaşan başkaları da vardı, ama onların da bu dünyaya bıraktığı tek şey cümleleriydi.

"7 Missed Call"

Sizi özlediğim doğru. Ama sizden daha çok sizinle ilgili kurduğum hayalleri özlüyorum. Siz de benimle birlikte buraya gelseydiniz, hiç birimiz o çirkin sokaklarda, o çirkin insanların arasında bulunmak zorunda kalmaz, hırpalanmaz, geçmekte olan anın anlamına dokunarak yaşayabilirdik. Ama bu mümkün değil, çünkü beni çağıran dünya, sizin dünyanızdan kaçanların kurduğu bir yer olduğu için güzel. O dünyaya kucak açtığı için değil.

Saturday, March 12, 2011

So There Are No Poems Coming To Me*


Dünyanın en soğuk yeri, iki dostun iki yabancıya dönüşmeye başladığı yerdir.

*: Finlandiyalı kısa film yönetmeni Hannaleena Hauru'nun Orhan Pamuk'un Kar romanından esinlenerek Kars ve Beijing'de çektiği kısa metrajlı film.

Wednesday, March 2, 2011

Yazmak -2

Yazın. Yazmak için belirli bir nedene sahip olma zorunluluğu yoktur. Yaşamak için olmadığı gibi. Bu yüzden de çoğu zaman yaşamanın ta kendisidir yazmak. Yazarlar için "ikinci bir hayata sahip" yakıştırması yapılması boşuna değildir. Yaşamı sonlandırmak da teknik olarak yazmayı bırakmak kadar kolaydır. Bir kutu ilaç, yüksek bir yerden boşluğa uzanmak, bir bıçak kolayca bir hayatı sona erdirebilir. Ama buna rağmen delirtici bir ihtimaldir intihar ihtimali. En en en çaresiz anlarda ve nadiren akla gelir. Bütünüyle mutlu bir hayatta ise hiç hatırlanmaz. Yazmayı bırakmak da intihar kararı almak gibidir. Teknik açıdan çok kolaydır. Bir kalemi kırmak, bir kitaplığı yakmak ya da dağıtmak yeterli görünür. Ama imkansızdır. Bir başka delirtici ihtimaldir. Ve iyi bir yazarın hiç aklına gelmez.

Ama başlangıçlar zordur. Sadece nefes alıp veren bir bünyeden bir hayatın sahipliğine terfi etmek kadar zordur. Önce yazma korkusunu yenmek gerekir. Kendinizi tarihin tüm kitaplarının, yazılmış ve yazılacak tüm cümlelerin önünde yargılanacakmış gibi hissetmekten bir şekilde kurtulmanız gerekir. Bu aynı zamanda bir iç dünyayı örmeye başlamak anlamına da gelir. Git gide daha çok içine çekileceğiniz, herkesin kolay kolay yolunu bulup sizinle içine doğru süzülemeyeceği bir dünyaya.

Hiç beklemediğiniz bir utanç karşılar sizi bu dünyanın kapısında. Yazma utancı sevişilmemesi gereken biriyle sevişmekle tamamen aynı tatda bir utançtır. Olmaması gerekirken olmuştur, bütün dünya sizi vazgeçirmeye çabalamıştır. Ama siz insanların tüm çabasına göz kapayıp başka bir yöne çevirirsiniz yüzünüzü. Bunu gizlice ve sessizce yaparsınız. Kimseye söylemeden tadarsınız gizli bir olasılığın tadını. Orgazmın ardından gelen ilk bir kaç dakika uyuşturucu bir güzelliktedir ama sonra suçluluk başlar. Sonra "burada olmayabilirdim" başlar. İhtimaller sizi cezbetmeye çalışır. O odaya kapanmamış, o yolculuğa çıkmamış olsanız şimdi nerede olacağınızı düşünürsünüz. Çok uzağa giden birinin içinden yükselen korkudur ellerinizi uyuşturan. Geriye dönmek imkansızdır ve siz nereye doğru ilerlediğinizi bilmeden ilerlemeye devam ediyorsunuzdur. Yaptığınız şeyi tüm dünyaya itiraf etmekle onu tamamen unutmaya çalışmak arasında gidip gelirsiniz. Sonra yeni bir cümle, nereden geldiğini bilemeyeceğiniz sert, güçlü, güzel yeni bir cümle kalemin ucunda belirir ve sizi korkunun da uzağına taşır.

İşaret okları yerine kelimeleri takip eden bir yolcusunuz artık, geride bıraktığınız izin adı da "yazı". Zaten siz de bu yeni dünyaya bir başkasının bıraktığı izin peşinden gelmemiş miydiniz?

Ve ben artık dünyanın tüm ışıkları teker teker sönsün sadece okuma lambam çalışsın istiyorum. Ve ben kararan şehirlerde, gözümde kalan ışıkla aranıza karışmak sizi bulmak istiyorum. Ve ben gözlerimi yüzünüze dikip bakışlarınıza dokunmak istiyorum. Ve ben o bakışlardaki boş beyazlığı kendi mürekkebimle doldurmak istiyorum.

Bir insan değilim çünkü ben.
Bir kalemim.